Öyle bir ağlasam,
Öyle bir ağlasam ki çocuklar
Size hiç gözyaşı kalmasa….
Öyle bir aç kalsam,
Öyle bir aç kalsam ki çocuklar
Size hiç açlık kalmasa….
Öyle bir ölsem,
Öyle bir ölsem ki çocuklar
Size hiç ölüm kalmasa….
Her geçen gün daha acımasız ve daha korkunçlaşan insanoğlunun, masum çocuklara yaşattığı acılara, açlığa ve ölümlere karşı isyan eden yüreğinden dökülen, bu muhteşem sözlerle seslenir onlara Aziz Nesin.
Her vicdanlı insanın yüreğinde yara açan, masum çocuklara karşı yaşatılan her acıda duyduğu hissettiği ortak dileklerdir bu sözler.
Keşke öyle bir ölsek, öyle bir ölsek ki, çocuklara hiç ölüm kalmasa….
Dostoyeveski’nin Karamazov Kardeşlerinde İvan Karamazov,Alyoşa’ya”Söyle bana Alyoşa;yaratıcı sen olsaydın ve dünyanın yaratılışı bir küçük çocuğun acısını gerektirseydi,yine de dünyayı yaratır mıydın? diye çok sarsıcı bir soru sorar.
Bu sarsıcı soruyu herkesin kendi vicdanına sormasına ne dersiniz? Bu sarsıcı soruya vicdanınız nasıl cevap verirdi?
Yüreğinde merhamet taşıyan her insan sadece küçük Narin için Medine için bile keşke bu dünya yaratılmasaydı, keşke bu gaddar ve acımasız insanoğlu yaratılmasaydı ve bu masum çocuklar bu korkunç acıları,travmaları yaşamasaydı diye düşünecektir.
Sanırım en çok üstüne düşünülmesi gereken soru şu olmalıdır. İnsanlık tarihinden bu yana yaşanan bunca acılar, kurulan medeniyetler, koyulan kurallar,kanunlar,yüce yaratıcı tarafından insanoğluna gönderilen peygamberler, kutsal kitaplara rağmen insan denilen mahluk binlerce yıl dahi sonra nasıl bu kadar acımasız ve vicdansız olabiliyor?
İnsan neden insan olamıyor?
Ne kamu otoritesi, ne gönderilen peygamberler, ne indirilen kutsal kitaplar insanı insan yapamıyor.
Medine Memi’yi hatırladınız mı?
Adıyaman Kahta’da yaşıyordu.16 yaşında henüz bir çocuktu. Medine 2009 yılında erkek arkadaşı ile telefonda konuştuğu için sadece ve sadece bu gerekçe nedeni ile öz dedesi ve babası tarafından evlerindeki tavuk kümesinin içine gömülüp üzerine beton dökülüdü.Aile daha sonra polise kızlarının evden kaçtığını bildiridi.Tam 40 gün sonra polis Medine’yi gömüldüğü yerden çıkardı.
Ama bu vahşetin en acı tarafı Malatya Adli Tıp Kurumu raporundan sonra öğrenildi. Adli Tıp Raporunda Medine’nin elleri bağlı oturur vaziyette gömüldüğü, vücudunda herhangi bir darp izine rastlanmadığı mide ve ciğerlerinde toprak olduğu ve genç kızın diri diri toprağa gömüldüğü belirtildi.
İslam öncesi cehalet döneminde kız çocuklarını diri diri toprağa gömen cehalet gaddarlık ve vahşet 1600 yıl sonra Kahta’da yeniden ortaya çıkmıştı.
Vicdanımızı en çok yaralayan şey ise Medine’nin cenazesinde imamın cemaate sorduğu” Hakkınızı helal ediyor musunuz?” sorusuydu.
Kim kime hakkını helal edecekti?
Bizim Medine’ye helal edecek bir hakkımız mı kalmıştı?
Hiç utanmadan Narin’in cenazesinde de cemaate “Hakkınızı helal ediyor musunuz “sorusu sorulacak mı?
Bizim Narin’e helal edeceğimiz bir hakkımız kaldı mı?
Bizim bu çocuklara ahirette “hakkınızı helal edin” diyecek bir yüzümüz kaldı mı?
Ne yazık ki yaşanan bu acı olayların vicdanları kanatan başka bir tarafı da öldürülen, cinsel saldırıda bulunulan, tecavüz edilen vakalarda toplumun sessizliği ve olayı kapatma, unutturma çabasıdır.
Oysa bu tip acılara daha duyarlı olan toplumlarda bu vahşete maruz kalmış kişilerin isimleri okullara,caddelere,sokaklara verilir. Anıtlar yapılarak toplumun hafızasında unutturulmamaya çalışılarak hem failler lanetlenir hem de kurbanların isimleri ölümsüzleştirilerek toplum vicdanı bir nebze olsun ferahlatılır.
Kahta’da diri diri toprağa verilen Medine’nin ismi ne zaman bir okul ya da caddeye verilecek acaba? Ya da soruyu şöyle sormamız mı gerekiyor.
Kâhta toplumunun böyle bir duyarlılığı böyle bir hassasiyeti var mı?
Ne yazık ki elimizden dünyada ki mazlumlar için dua, zalimler için beddua etmekten başka hiç bir şey gelmiyor.
Her gün Gazze de gözümüzün önünde canlı yayınlarla masum çocuklar katledilirken dünya yine sessizce seyretmekten başka hiç bir şey yapmıyor.
Kuru kuru hamaset ya da slogan atmak ise o masumların öldürülmesine engel olamıyor. Bizler elimizde Filistin bayrakları ile yürümüş,bağırmış,zalimleri lanetlemiş, slogan atmış ve rahatlamış bir şekilde sıcak yuvalarımıza dönerken zalimler mazlumların yuvalarını yıkmaya ve onları katletmeye devam ediyorlar.
Ve çocuklar tüm masumiyetleri ile biz büyüklerin savaşında,vahşetinde.gaddarlığında acı çekmeye öldürülmeye tecavüze uğramaya devam ediyorlar.
Habil ve Kabil den beri milyonlarca yıldır devam eden insanoğlunun ötekini yok etme ötekini öldürme hırsı hiç bitmiyor…
Oysa ne güzel yazmıştı büyük usta Nazım:
Çalıyorum kapınızı/teyze amca bir imza ver
Çocuklar öldürülmesin /şeker de yiyebilsinler…
Dünyada ki tüm çocukların doyasıya şeker yiyebildiği,oynayabildiği mutlu bir dünya kurabilme dileklerimle…..